İnsanların hayatınıza giriş ya da geri dönüş zamanlarına etki edemiyor olmamız pek zor. Ben bunu Çıkmaz Sokak’ta da anlatmıştım.
“…Akşam yemeğinde tabakta son lokma için en güzel yemeği ayırmak gibi bir şey bu. En sona en önemli insanı bırakmak. Nasıl masadan kalkınca en güzel yemeğin tadı kalıyorsa damağında, sahneden inince de hayatıma en önemli insanın sinmesi lazımdı.”
Bazen biri hayatınıza girdiğinde yanlış bir zaman olduğunu, bir şekilde yanlış bir şeyler yapıp onu kaybedeceğimizden emin oluyoruz neredeyse. Ya çok meşgul oluyoruz, ya çok küçük… Sadece bazen ertelemek istiyoruz, bekleyeceğinden emin olmak ve kapı eşiğinde bekletmek o insanı. Daha güzel, daha mutlu, daha olgun halimize saklamak. Ben karmaşık şeylerin teker teker düşüverdiğini görmedim hiç hayatıma, hepsini atari oyunlarındaki gibi aynı atta attılar tepemden ve benim hepsini – tabii hemen hemen hepsini- yakalayabilmek için kucağım
da bir sepetle oradan oraya koşmam gerekti. O yüzden hiçbir zaman yeterince uygun ya da yeterince olgun olamıyoruz ve sadece şansımızın yaver gitmesini bekliyoruz; hatta kaybedeceğimizi bilsek bile.
Bir gün kaybettiklerimizin yeniden çıkıp gelmesini istiyoruz. Artık o kadar meşgul, o kadar küçük olmadığımızda ve bizi mutlu edecek başka şeyler bulamadığımızda. İki insanın, iki olayın, iki fırsatın aynı anda müsait olması milyonda kaç ihtimal? Bazen tek istediğimiz hayatımızı fazlaca kontrol etmek; ama hayat bunun çok sınırlı bir kısmını veriyor; öyle ya beynimizin bile çok çok azını kullanıyorken hayatımızın ne kadarını kontrol altında tutabiliriz ki?
Bu nasıl bi şey biliyor musunuz? Tabakta ayırdığınız son lokmayı üstünüze dökmek ve ağzınızda nefret ettiğiniz sebze yemeğinin tadı kalması gibi. Gecenin ilerleyen saatlerinde tencerenin dibinde bir parçacık biftek olduğunu görmek; ama tıka basa doymuş olduğunuzdan onu çöpe dökmek gibi.
Hepimiz biliyoruz aslında hiçbir zaman çok fazla uygun ya da çok fazla olgun olamayacağız; hatta “yeterince”yi bile tamamlamayacağız. Sadece daha fazla mutlu olduğumuz anı yakalamaya çalışacağız, zaten daha fazlasını yapmaya gücümüz yetmeyecekken bu kadar da karıştırmanın, planlar yapmanın anlamı ne ki? Olduğumuz zaman dilimini de mutsuz kılacaksak elimizde oradan oraya koştuğumuz sepetin altını delmiş olmaz mıyız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder