İlham geldi Kal Demiştim, Dinlemedin 'e devam ettim. O kadının iç sesini yazmayı sevdim galiba...
Yazının Şarkısı: Partishead - Roads
Düzenek tetiklenir, taş yuvarlanır, oluklardan geçer, taş yuvarlanır, merdivenlerden düşer, şövalyenin topuzu düşer, taş yuvarlanır, su dökülür, çarklar döner, adam ölür… Senelerce… Senelerce… Tüm bu dinamiklerin içinde öğrenmek istediğim binlerce küçük küçük şey vardı, hepsini unuttum… Nelerle bağlantılı olduklarını bile hatırlayamıyorum. Sadece bazen üzülüyorum, eğer kaçırdığım, yaşamayı unuttuğum bir şey varsa o taşın yuvarlanırken ezip geçtiği ve hafızam onun tek bir kare de olsa fotoğrafını çekmişse dağınık çekmecelerin içinde bulmaya çalışıyorum. Kimdi, neydi, adresi, evi… Yer yön duygum berbattır, küçükken çocukluğuma kaldırım taşlarını sayarak giderdim… Kaldırım taşlarının hepsi kırıp değiştirdiklerinde ben her şeyi çoktan kaybetmiştim.
Kayıtlara geçsin diye söylüyorum, ben kimseyi öldürmedim. Tetiği hiçbir zaman ben çekmedim. Kimsenin yaptığı aptallığın da hesabını verecek değilim. Kendi aptallıklarım yeterince ağırlık yüklüyor zaten bana… Taş yuvarlanır, yükler taşınır, yükler ezer, yükler eksiltir, yok eder…
Sadece bazen üzülüyorum, saatlerce karıştırdığım çekmecelerin dibinde bir yerde bulabilsem bile fotoğrafları aklımdan geçen tek şey “Acaba ne düşünüyordu?” olur. Evet, en çok bunu merak ediyorum; o taş yuvarlanırken, hayatımın dinamikleri bir şekilde işlerken, ben garip bir yola sapmışken, belki bir hata yapmışken sen ne hissediyordun? Ben senin kalkanlarını aşıp da ulaşamazken cennetine ya da cehennemine, sen ne düşünüyordun? Ben arafında kendimi değersiz hissederken, ses çıkarmamak için nefesimi, kalp atışlarımı yavaşlatmışken ne düşünüyordun?
Görmezlikten geldim… Uzun süre görmezlikten geldim… Şövalyenin topuzu adamın kafasına düştüğünde görmezden geldim, yol ayrımları çıkıp dururken önüme görmezden geldim… Senin ne düşündüğünü anlamaya çalışmadığım zaman da böyleydi, ben senin arafında durdum. Aksi düşünülemezdi. Ben aşık olmak için gelmemiştim, öyle ya aşık olmaya gelen kadın, cehennemine bodoslama dalabilirdi. Benim buna cesaretim hiç olmadı, ben arafta bekledim ve taş yuvarlanmaya devam etti, senelerce…
Bu kadar şey oldu, zaaflar, seneler, anılar, eksikler, gedikler, yaralar… Ben sadece tek bir şeyi merak ettim, aklından neler geçtiğini. Yine de hiçbir zaman hangi yolun doğru olduğunu denemeye çalışmadım, gerek duymadım. Dedim ya, ben aşık olmaya gelmemiştim. Ben ne için geldiğimi bile bilmiyordum.
O zaman ne düşündüğüne dair zerre fikrim olmazken ve şimdi beni yok etmek için gözlerimin içine baktığında biliyorum ki beni yok etmek için ant içmişsin derinlerinde bir yerde. Ben sana gitmemeni söylemiştim ya hani, sadece kadınsal bir içgüdüyle korumaya almıştım ya arafımı… Dedim ya akrep ve kurbağa gibiyiz, ikimiz de batarız diye… Bak şimdi ne kadar akıllıyım, mantıklıyım, sezgilerim güçlü, gözünün içine baktığım an anlıyorum her şeyi. O zaman değildim, demiştim. Çünkü o zaman aşık olmaya gelmemiştim…
Şimdi bu yüzden buradayım…
Hamiş: Bu güzelim fotoğrafı Tunç Süerdaş'ın deviantart'ından aldım, çalışmaları pek harika; bir göz atın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder