11 Nisan 2011 Pazartesi

Kal Demiştim, Dinlemedin

Eskisi kadar sabırlı değilim sanırım, yeni bir romana başlamıştım; ama yazamıyorum. Belki de zamanım yok.... Bu yazının yarısı o romandan yarısını da biraz önce yazdım, kocasını öldürmüş bir kadının aklında dönüp dolaşan düşünceler...
E tabii şarkısız yazı mı olurmuş; Nouvelle Vague - The Killing Moon

- Baylar, bayanlar… Şimdi aranızdan seçeceğim bir gönüllüyü bu kutunun içine koyup yok edeceğim. Bu tehlikeli ve bir o kadar da ustalık isteyen sihirbazlık numarası için kimler gönüllü olmak ister!
Yok olmaya gönüllü olmamı istiyorsun, sırf vicdanını rahatlatmak bir zorba olmamak için soruyorsun… Ve doğruca gözlerimin içine bakıyorsun, gönüllü olmam için. Bilmediğin, anlamadığın çok şey var…
Kal demiştim, söylemiştim… Olabilecekler gün gibi ortadaydı benim için, hissedebiliyordum. Biz kurbağa ve akrep gibiyiz seninle sevgilim… Seni gölün karşısına geçirmem için yalvardığında zehrini akıtırsın bana diye korkmuştum. Sen “Olur mu hiç öyle şey, canını yakar mıyım?” demiştin. Ve gölün tam ortasında zehirli iğnenin derimden içeri sokup beni öldürdün. “Benim doğam bu.” dedin… Hırsın yaşamının bile önüne geçti. Sana kal demiştim… Gölün kıyısında kal, orada da yaşayabilirdik…


Ama sen iğneni derime batırdığında içimde bir oyuk açmış gibiydin… Günden güne tüm anılarım o oyuktan dışarı akıyordu, siyah zift gibi. O kadar çirkin gözüküyordu ki kendi anılarımdan, hayatımdan tiksiniyordum.
Şimdi de gönüllü olmamı istiyorsun yok olmaya. Gönülllü oldum

- Ben!
- Evet siz önde oturan bayan!
Bir başkasını seçmeyecektin zaten.. Bedenimin yarısını beni hiçe saydığını hissettirerek yok etmiştin, üflemiştin uçmuştu tozlarım… Gerisini de şimdi ucuz numaralarınla yok edecektin. Aklından neler geçtiğini tahmin ediyorum sevgilim, kasaba halkı seni linç etmeye çalışacak ya beni geri getiremediğinde, kaçış planları yapıyorsun biliyorum. Doğanda var… Bir şeyleri yarım bırakıp gitmek doğanda var…
Gitme dedim, defalarca dedim. Kal, ben sararım dedim yaralarını. Ama gidersen dedim, gidersen… Geri döneceğin bir liman kalmaz, dalgakıranlarımı da alıp götürmüş olursun ve iskelem parçalanır dalgalarla zaman içinde kaybolur giderim dedim… Dinlemedin.
Sadece varlığında güven verebilirdim, yokluğunda güvenmiyordum ki kendime; tek kelime söyleyemezdim, tek kelime anlatamazdım… sözler veremezdim. Sen sözler vermemi bekledin, sadece derin bir uykuya dalmamı ve bir gün dönmek istersen taze bir gülümsemeyle uyanmamı istedin… Sen garanti istedin, pekala sen bilirsin… Gidersen dağılacağımın garantisini veriyorum sana…
Bir sigara yaktım, tamam bırakamayacağım sigarayı söz vermeme rağmen sana… Neyse sen de biliyordun, söz verirken gözlerimi kaçırdığımı. Bir kere gördün bak bana güvenemeyeceğini, yine güvenemezdin… Ama kal dedim, boşuna değildi; bir an güvendim sağlam durabileceğime. Avcısına yem olmak üzere olan bir hayvanın acıyı hissetmemesi gibi ben de sen olursan hissetmem sandım. Dedim ben… Dinlemedin, gittin… Ve şimdi geri gelmişsin ve beni fiilen yok etmeye çalışıyorsun.
Zaten çürümüş olan iskelemin tahtaları üzerinde yürüyebileceğini sanıyorsun… Beni parçaladığında rahat edebileceğini sanıyorsun, ben deniz üstündeyim; kıyıda değilim. Ben ayrılırsam parçalarıma, dağılırsam… Boğulursun… Birlikte boğuluruz…
Yine de gönüllü olacağım, zaten gözlerimin içine baktığının da farkındayım.
O zaman söylediklerimde haklı çıktım, kal demiştim ya… Yine söylüyorum boğulacaksın… Ama beni duymazsın, kendi tutkuna yenik düşmüşsün sen…
Ve geçen sefer akrep zavallı kurbağayı sokup bir şekilde kurtulmuştu ya, şimdi ikimiz de boğulacağız; biliyorum. Hadi, yap numaranı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails