27 Haziran 2011 Pazartesi

Vedalar

Yine bir şeyler yarattım, sanki orta yaşların sonlarına doğru bir yanımız böyle olacak gibi… Yazının şarkısı, veda şarkısı ... Janis Joplin - Leaving on a Jet Plane
***
Sanki unutulmuş, tamamen unutulmuş bir kasabanın toz toprak içindeki patika yollarından gazı köklemiş bir otomobil geçmişti. Her taraf toza dumana bulanmış, göz gözü görmez olmuştu. Tüm o nefretin, tüm o kızgınlığın üstünü örtmüştü tozlar… Tavan arasında üstü birkaç parmak toz olan eşyalar gibi… Anıların üstü yaz gelene kadar gidilmeyecek yazlık evdeki koltuklar gibi eski püskü örtülerle örtülmüştü. Yazın gelmesi için üç mevsimden fazlasının geçmesinin gerektiğini biliyordum aslında.


Sen bana veda ederken bütün eski hesaplar, yaşanmamışlıklar, kırgınlıklar, küskünlükler, nefret, yorgunluk ve daha dile getiremediğim ne kadar duygu varsa hepsinin üstü ağır bir hüzünle örtülmüştü… Normalde içinden bile konuşmayı bırakmayacak kadar geveze olan ben, tamamen susmuştum. Aklımdan bile tek bir düşünce geçmiyordu. Bildiğim tek şey tüm bunların hiç silinmeyeceğiydi. Oysa o kadar çok replik var ki silmek istediğim, hem salt hüzün de değil, mutluluklar da… Silinmeyeceklerini adım gibi biliyorum, hani bazen emin olursunuz ya pürüzleri olmayan bir mutluluk yaşamayacağınıza artık… Çok eminsinizdir, bir yanınızın sürekli acıyacağına, ben hiç acıya alışmak diye bir şey tecrübe etmedim, artık hissetmediğim bir an olmadı. Zamanla yaşamaya alıştığım bir acım olmadı, bir diş ağrırsa hep ağrır, hep acıtır…

Tek söyleyebileceğim kimi sesleri ve görüntüleri beynimin bir köşesine kilitlediğim… Eğer onları
dört duvar arasına kilitleyip sabah akşam uyuşturucu verirsem bir gün delirip intihar edebilecekleri ihtimal dâhilinde ya da belki kendi gerçekliklerini reddetmeleri… Tek menfi yanları oldukça ağır olmaları, hele birlikte olduklarında inanılmaz baskı uyguluyorlar oldukları tarafa ve dengemi bozuyorlar. Demiştim… O gün her şeyin üstü toz toprak olmuştu, göz gözü görmez bir vaziyetteydik. Attığımız adımlar bile güvenli değildi, belki de o gün, önümü görmüyorken yanlış bir yola girmiştim. Bilemiyorum dedim ya, göremedim; siluetler vardı, o kadar; hepsi bu…


Üstelik bu vedanın ardından tüm hatıraların gitgide ağırlaşması ve hafızamın diğer yanlarıyla beslenmesi çok başka bir paradoks. Kendileri ağırlaştıkça ve öteki taraflarım boşaldıkça daha da zorlaşıyor yürümek. Ve kimse bilmiyor ama yazlık evin koltukları üzerindeki örtüler hala kalkmamıştı. Tek inanmak istediğim kimi anıların hala temiz kalmış olmasıydı.

Daha açık konuşmamın lazım geldiğini biliyorum. Yalnız tüm bunlar tanık olduğum vedaların tavana sıçrattığı boyalar. _Aslına bakarsanız bir çatı altında olduğumu hissetmiyorum, sanırım tavan derken gökten bahsediyorum. _ Dökülmeye yüz tutmuş ya da kendine yer edinmiş… Bir zaman diliminde var olmayı başarmış ve bir kolaj yaratmış. Bu sebepten somut şekilde ortaya koymak beni zorluyor.

Herkes korkar bunun üzerinde düşünmeye. Daha yaşanacak çok veda olduğunu kabul etmek, gerek ölüm, gerek ayrılık cesaret ister. Yani henüz başlangıç evresindeyiz… Yine de, bu denli başlangıç safhasında bile görüntüler bulanık. Bulanık ama kalıcı, kazınmış. Ben hiç varlığı artık hissedilmeyen bir acı bilmiyorum. O acı kendini reddetmedikçe

2 yorum:

  1. Türkçe'yi gerçekten çok iyi kullanıyor , hislerinizi okuyucuya yaşatabiliyorsunuz. Betimlemeleriniz mükemmel. Yazılarınızı okurken kendimi kaptırmışım ,olayın kahramanı olarak hissettiğimi farkettim. Umarım , Türk Edebiyatı sizin gibi değerli bir dili uzun yıllar muhafaza eder.

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim, çok naziksiniz :)

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails