4 Ocak 2012 Çarşamba

Tumblr'dan Derleme, Tadımlık Biraz - III


Ne zamandır yazamıyorum, saçma bir yoğunluğun içindeyim çünkü. Aslında beynim hayli yorulduğundan olsa gerek fazla derin düşünmeye halim kalmıyor...

Tumblr yazılarımdan bir derleme yaptım yine. Galiba bir şey olur, kaybolurlar diye aklımca yedekliyorum onları...


***

Aşk o kadar iki kişilik, öyle bencil bir şey ki; araya giren bir başkası, vasfı öteki kadın / adam olmasına gerek bile olmadan, arkadaş ya da aile gibi, deformasyonlara, çürüklere neden olabiliyor… Çünkü aşık olduğun adamı / kadının sadece senin olmasını

***
istiyorsun, saplantılı bir bencillik seviyesinde. Seninle ilgilensin, neredeyse seninle nefes alsın'a varacak seviyede... Kimi duygular oldukça komplike, aniden vücut buluyorlar vücudunun içinde ve dallanıp budaklanıyorlar. Sen ona sahip oldukça o da seni ele geçiriyor. Her şey karşılıklı...

Özlemek insanı huysuzlaştırıyor. İnsanı yalnızlaştırıyor ve düşünecek daha çok vakti oluyor.

Bir kadının çok fazla düşünmek için vakti olmamalı… Hadi konuşmak için olsun bir nebze, çünkü sözcüklerle yapılacaklar sınırlıdır - her ne kadar erkekler fazla bulsalar da konuşmaları, iğnelemeleri, kırgınlıkları, sitemleri- Sözcüklerle sınırlı kalan her şey düşüncelerle, kurmacalarla vukuu bulur ve inanın bu oldukça korkutucudur. Sadece karşıdaki erkek için de değil, kadının kendisi için bile...Zaten kısacık zamanlarda bile önümüzdeki on seneye dair kurgular yapabilecekken, bir kadının çok fazla düşünmek için vakti olmamalı.
Ben hep söylüyorum bunu, ilk defa olmayacak: çok sevgi, çok histeri.
çok fazla şizofreni…
***
rüya gördüm, telefonuma tanımadığım birinden “yazdıklarını okurken ölüyorum.” diye bir mesaj gelmişti… Tumblr 'da bu kadarı yazıyor. Elbette tahmin edeceğiniz üzere, tanımadığım birinden değildi, sadece rüyanın başı, ortası ve sonu değişen kişilerdi. Tıpkı yazdıklarımda olduğu gibi rüyalarımda da bir karakter asla tek bir insana mal olmuş değil. O yüzden tanımlayamıyorum demek daha doğru tanımıyorum demekten. Okurken öldüğü yazılarda bu blogdakiler ki, biliyorum aslında zehirli bir yanı var yazdıklarımın; garip, zehirli, gizemli ve hayli gri bir duman yayıyor etrafa. Şüphe ve karmaşıklık dolu... O kadar da kompleks biri değilim aslında.
Elif Şafak, İskender'de şöyle söyletir bir karakterine "Kadınlar ikiye ayrılır, bariz bir şekilde karmaşık olanlar ve karşmaşık olduğu ilk bakışta anlaşılamayanlar."
***
Sen dünyanın en naif şarkısı olabilirsin aslında… ben gelemem ama sen git biraz dolaş… (yazının şarkısı oluyor kendileri.)
“Bir sürü cümle var hafızamdan silmek istediğim, çok fazla… Çok fazla hüzün, çok fazla mutluluk… Silemeyeceğimi, onların orada saplanıp kaldığını biliyorum. Bazı ses tonları, bazı cümleler, bazı ayrıntılar… “Bazı” falan değil, binlerce binlerce görüntü. Gitmeyeceklerini biliyorum… Onlarla yaşamaya çalışıyorum, beynimin bir köşesine kilitledim. Tek problem hafızamın bir köşesinde ağırlık yapmaları, o kadar ağırlar ki dengemi bozuyorlar bazen; sendeliyorum. Öteki taraflarım gitgide boşalıyor çünkü… Oysa bir yanım tıka basa dolu… Ağırlık yapıyor, tüm dengemi, beni dağıtıyor…”

***

Ve ne kadar yazsam da bazen söylenebilecek her şeyin zaten söylendiği bir dünyada yaşadığımı düşünmekten kendimi alamıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails