Makroekonomi derslerimizde Adam Smith’in “Les fer les se passer”*sinin kriz eğilimli olduğunu öğrenmiştik. Rutine benzetiyorum ben aslında bunu, hayatımızı kendi haline bıraktığımızda her şey rayına oturuyor ve bir rutin oluşuyor. Her şey aynı gitmeye, herkes aynı hissetmeye başlıyor ve sonrası oldukça krize, bunalımlara ve buhranlara eğilimli. Sanıyorum rutine dair sevdiğim tek şey, değişmeye, ters düz olmaya, parçalanıp yeniden oluşmaya, tepe taklak olmaya kısacası krize eğilimli olması.
Ufak çatırtıları ilk
hissettiğimizde yaptığımız, inkar etmek ve görmezden gelmek. Geçtiğimiz kış
hasta olur gibi olduğumda, hasta olduğumu kabul etmeyip her gün dondurma
yiyerek iki günde atlatmıştım. Hayatın bazen boşluğuna getiriyoruz
inkarlarımızı ve o da inanıyor. Bunlara kendimizi inandırdığımız an,
başkalarını da inandırmak zor olmuyor. Kalp ritmimizi ayarlayabildiğimiz
sürece, yalan makinesine girmemiz bile bir şey değiştirmiyor, hayat bile fark
edemiyor. Oysa kimi zaman bunu başarmak imkansız oluyor ve hayata diş
geçiremediğimiz anlarda kendini yenilemeye, bir yerlerden lavlar fışkırtıp
volkanik kayaları oradan oraya fırlatmaya başlıyor.
Kimi zaman, hatta çoğu
zaman heyecan verici olduğundan en iyimser, en mutlu olduğumuz zamanlar olarak
hatırlıyoruz aslında bunları hafızamızın bir yerinde. Sonunun ne olduğu, nelere
sebep olduğu ise olayların başlangıcından bağımsız, tek bir kişiye, çoğunlukla
da kendimize mal ediliyor... Birinden nefret ediyoruz sonuçta. Nefret tekila
gibi, ilk birkaç shot neşe, kahkaha ve güç verirken sonrası mide bulantısı, baş
ağrısı ve iğrenç anılar bırakıyor arkasında...
Rutin yıkıldığı an
kaybettiğiniz tüm şeylerde olduğu gibi onu özlemeye başlıyorsunuz, ondan
zamanında nefret etmiş bile olsanız hayatınızın en değerli şeyi olmaya
başlıyor. Öyle ya orası dünyanın en güvenli yeriydi.. Onu geri istiyorsunuz,
rutine geri dönmeyi istiyorsunuz. Oysa unutuyorsunuz, o terk ettiğiniz değil,
yıktığınız bir şey ve geri dönseniz bile yeni şeyler inşa etmeniz gerekecek. O
noktada her şeyi yeniden yapmak zorunda olmanız vücudunuzda inanılmaz bir
yorgunluk oluşturuyor ve pişmanlık... Tabii olaylar biraz değişkenlik
gösteriyor burada, kimimizin pişmanlık çizgisi, yorgunluk eşiği biraz daha
uzakta. Kimimiz biraz daha az yorgunuz, daha güçlüyüz ya da sadece daha
egoistiz her neyse.
Bu konu ile ilgili
nasihat veremem galiba ama iyi gözlem yapabildiğimi biliyorum. Çok fazla rutinin
yıkıldığına şahit oldum, aslında tüm bunların hayatın ritüellerinden olduğunu
kabullenmenin yapılabilecek en iyi şey olduğunu söyleyebilirim zira hayat
rutinlerimizi yıkmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyecek.
* Les fer les se passer:
Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler demektir ve serbest piyasa ekonomisini
anlatır. Piyasaya hiçbir müdahalenin edilmemesi gerektiğini savunan klasik
ekonomi, 1929 bunalımında da olduğu gibi ekonomik krizlere eğilimlidir.
Hamiş: Fotoğraf Yunanistan ekonomik krizinden, yazılara bakılırsa noel zamanlarından.
Hamiş: Fotoğraf Yunanistan ekonomik krizinden, yazılara bakılırsa noel zamanlarından.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder