Yazının şarkısı bu aralar fazlaca dinlediğim: Maroon 5 - Payphone
İnsanın sezgilerinin
kuvvetli olmasının, olayları tahmin etmesinin hayatında garip bir etkisi
oluyor. Sürekli bir dejavu halinde yaşamak, beklenenden ötesine geçememek
falan. Hep söylerim insanların ne
düşündüklerini bilseydik kimseyi sevemezdik, onlara hiçbir zaman güvenemezdik.
Bu tıpkı şey gibi: Yıllar önce kalbimin delik olma tehlikesi olduğundan
ekokardiyografi çektirirken kalp atışlarımın ne kadar yüksek olduğunu
söylediğimde, doktor “evet, eğer bu sesi sürekli duysaydın asla uyuyamazdın.” demişti.
Gerçeklerin farkında olmak hayatı yaşanmaz kılan bir şey, o yüzden cahil
cesareti hep iyidir.
Sezgilerin kuvvetli
olması diyordum. Sanırım sezgilerin kuvvetli olması değil de bunun yanında bir
de güçlü olmak hayatı gerçekten zora sokan bir şey, asla uyutmayan bir şey.
Çünkü bir süre sonra insanları ve olayları kendi sezgilerinize uyduruyor,
onlara yazdığınız senaryoyu oynatıyorsunuz. Ve bu kadar sorumluluk birden sizi
korkutmaya başlıyor, çünkü arka planda öğrendiğiniz üç beş dans figürünü
yaparak figüran olmak o sahnede sizi daha görünmez ama mutlu kılan bir şeydi.
Yani figüran oyuncular rolleri için ne kadar mutlu olurlar, sahnelerini
izlerler, sevdiklerine izletirler. Oysa başroller hep kaprisli ve hep mutsuzdur,
kendi oynadıkları şeyleri izlemezler bile. Fazla sorumluluk aldığımız şeyleri
sevmemeye başlıyoruz sanırım, hobi olarak resim yaparken güzeldir de hani bu
işe ya da derse dönüştüğünde sıkıcı bir hal alır ya, öyle.
Bir şeyleri tahmin etmeye
çalışıp sonra da tutturunca, mutlu olur ve ona göre davranmış olmanın haklı
gururunu yaşarsınız ama bir süre sonra her şey tahmin edilebilir olmaya
başladığında kalp atış seslerinizden uyuyamayacağınızı anlarsınız. Ve herkesin
yönlendirmenize ihtiyacı olduğu gibi aptalca düşüncelere kapılırsınız, sanki
hayatınız hiçbir yere gitmeyecek benzini bitmiş bir araba gibidir ve arkadan
ittirmeniz gerekmektedir. Lakin bir kere senaryo yazmaya başladığınız da her
şey için çok geç olmaya başlamıştır. Galiba içinizde hissettiğiniz kontrol etme
gücü hoşunuza gitmeye başlar ve onlar için roller yazmaktan kendinizi
alamazsınız. Eskiden sadece öyle olmalarını beklerken artık öyle olmaları için
yönlendirmeye de başlarsınız.
Farkındalık, güç,
kontrol, ego ve hırs... Bunların hepsi güzel ama bir gün bir bakmışsınız kalp
atış seslerinizden uyuyamıyorsunuz.
İçtiğiniz fincan fincan
kahveden olduğunu düşünüyor ve kahveyi azaltmaya başlıyorsunuz.
Uyku ilaçları almaya
başlıyorsunuz.
Ancak uyumak artık
eskisinden çok daha zor ve tatsız hale geliyor. Daha önce de anlatmıştım,
uykusuzluk kıyamet alametidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder