6 Ağustos 2010 Cuma

10. Bölümün Devamı



- Arda, hayatımdaki yerini tartışmayacağız değil mi? Anlatmamı bile bekleyemezsin benden, o kadar farklı, o kadar büyük ki... Çocukluğumsun, gençliğim ve kısa, çok kısa sürmüş olsa da sevgilimsin. Hep öyle kalacaksın. Hiçbir şey düşündüğün gibi değil, sen hep vardın hayatımda... Gittiğinde de odamın hayaletiydin.- Samimiyetinden şüphem yok Zeynep; ama artık tüm dünyam değişti. Sana güveniyorum ve hep arkadaşım olarak kalacaksın. Aslında sana bir şey getirdim ben.

- Nedir o?

Elime aldığım zarf dünyanın sonu değil de neydi?

- Evleniyorum. 2 ay sonra, erkenden bastırdık davetiyeleri; yazın olduğu için insanların tatil planlarına denk gelmesin diye.

Neden açıklıyorsun ki bana Arda? O düğüne gelip gülücükler saçmamı mı bekliyorsun? Yeni çiftimiz adına çok seviniyorum, umarım sonsuza kadar mutlu olurlar mı demeliyim? Umarım mutsuzluktan ölürler!

- Çok sevindim senin adına, hayatını düzene sokmana sevindim. Tanıştırırsın umarım bizi, müstakbel eşinle.

- Eylül’ü seveceğine eminim, çok sevecen biri o.

- Tabi, görümce gibi olacağım.

- Nikah şahitliğimi de yapmalısın hatta. Ne dersin?

- Gerçekten mi? Neden olmasın dedim ya sen hep önemli kalacaksın.

Allah belanı versin Arda. Önemli yanı falan diyorum da büyük bir yapmacıklıkla, hayatımın en iğrenç yönü olarak kalacaksın. Çocukluğumun haylaz yanı bir gün kusursuz, acımasız ve başa çıkamayacağım düşmanım olacağını bilmeliydim.

Bu kadar derin bir intikamı hak etmedim ben. Bunu hak etmedim. Saçma değil mi? Hem de nasıl saçma, ne alaka diyorsunuz. O konuşma birden böyle bir hale nasıl geldi. Onun içindeki intikam isteği ve bendeki suçluluk psikolojisi, inat, gurur belki de güçsüzlük... Arda için savaşmazdım, hem şimdilik gerek de yoktu. Nasıl olsa Alp’den kurtulmuştum. Sezen Aksu’dan gelsin madem:

“Ne ağzımın tadı var, ne canda huzur

Gönül nasıl derin bir kederde

Aşkından ümidi kestim hiç olmazsa

Evim şenlensin, sohbete gel de

Sen hiç fark etmeden kalp kırmadın mı?

Merak edip vicdanına sormadın mı?

Ne yaptım ben sana bu kadar

Nihayet ben de bir anadan doğmadım mı?

Bir daha olmaz bin kere tövbe

Kan davası mı bu

Bu nasıl öfke?

Perişanım şimdi, mutlu oldun mu?

Başını yastığa rahat koydun mu?”

Sanki Ümit Besen şarkısı! “Nikahına beni çağır sevgilim, istersen şahidin olurum senin.” Ne biçim bir arabesk bu? Bizim nesil arabesk şarkılara, filmlere gülüp duruyoruz. Gül bakalım şimdi Zeynep gülebilirsen.

Hikayemin geçmiş kısmı burada bitiyor işte bugünüme geldik. Arda ve Eylül’ün düğünündeyim. Hemen yanlarında oturuyorum, birazdan bana soracaklar “Şahit misiniz?” diye! Hatırlıyor musunuz, ben lise döneminde Ufuk’tan ayrıldıktan sonra Ufuk’a Arda’yı anlatan bir mektup yazmıştım; sonra kendimi suçlu hissedip bir mektup da Arda’ya yazmıştım, özür diler gibi. Şöyle bitiyordu:

evet aşkım bu sokak artık bana ait olmayacak, çıkmaz sokak olmayacak. Ne zor! Benim kendime yeni bir sokak bulmam gerekecek. Ama hiçbir kaldırıma yaslanamayacağım, hiçbir ıssız sokak bu kadar güvende hissettiremeyecek bana kendimi. Hep diken üstünde, gözyaşım gözümde tetikte bekliyor olacağım. O güne kadar ufacık bir hatıra daha bıraksam buradan, bir tanecik daha... ilerde kanıtım bile olmayacak, zihnimde bile canlandıramayacağım. Yine de sen hiç merak etme...

O gün geldiğinde...

O gün inanılmaz güzel olacağım. Etrafa sahte gülücükler saçacağım. Sen bile gerçek sanacaksın. Hiçbir şeyi berbat etmeyeceğim. Hatta her şeyin harika olması için dua bile edeceğim.”

Ben böyle bir günün geleceğine ihtimal vermediğimden atıp tutmuşum işte. Ne diyeyim iyi bok yemişim yani. Saç bakalım o gülücüklerini şimdi Zeynep hanım, et bakalım mutlu olsun diye duanı. Hiçbir şeyi berbat etmeyeceğim demişim bir de cici kız rollerinde.

- Hayır, onlar kardeşler!

Böyle demek için nelerimi vermezdim; mahvolsun her şey, onun da dünyası yıkılsın ya da Eylül, Arda’nın en yakın arkadaşıyla yatmış olsun. _Şaka mı yapıyorum, kız o kadar saf ve masum duruyor ki_ Benimle olsun demiyorum; ama sadece benim yaşadığım kadar kötü bir şey yaşasın. Tabi gel gör ki gülümsemek, ortalığa çok mutluymuş, damadın bu güzel gününü paylaşıyormuş gibi görünmek zorundayım. Neyse bir dakika gecikmemem lazım soru geliyor. Hayatımın içine eden ikinci evet:, buyrunuz

- Evet, şahidiz!

Benim duam tutmuyor şüphesiz şu halime bakarsanız; ama yine de bir umut, defalarca söyleyeceğim, yine söylüyorum: Umarım mutsuzluktan ölürsünüz, umarım…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails